blog

KUTSAL KAKAO SEREMONİSİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ – GORGON DERGİSİ

“Okumayı öğrendim.

Kendime yazıyı öğrettim sonra…

Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…”

Mevlana Celâlettin Rumî (Saatçıoğlu’nun kitabından)

MEŞ-  Öncelikle dünkü deneyim için çok teşekkür ederim. Yaşadığım en ilginç günlerden biriydi; sabaha kadar gördüğüm rüyalar, hissettiklerim… Anlatamam…

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Nasıl bu yola girdiniz, “kakaoista” oldunuz?

KS- Hikâyenin belli bir yerine gelince fark ediyorsun ki hikâye çok önce başlamış.

Bugün sabah annemle kahvaltı yaparken bambaşka bir konu üzerinde konuşuyorduk; dedi ki “Sen şimdi konuşuyorsun ama ben senin beş yaşını görüyorum. Beş yaşında da bu hâlinin beş yaş versiyonunu yapıyordun.”

Aslında hepimiz belirli bir hamurla doğuyoruz. Şimdi senin çalışma alanlarından biri Şamanizm olduğu için şu söylemi sıkça duyuyorsundur: Şamanlık sadece büyük atalarından geçer, kanla geçer diye…

MEŞ- Hatta bu tür geleneklerin içinde el alma da vardır…

KS- El alma da vardır ama genel itibarıyla kan önemlidir diye bilinir. Benim anneannem şamandır, dedem şamandır, babaannem şamandır gibi söylemler vardır. Tabii ki DNA ve böyle bir gen aktarımı söz konusu. Müzisyenin torunun da müziğe ilgi duyması veya yeteneğinin olduğunu söyleyebiliriz.

Şamanlık aslında bir kas, bir kasını kullanıyorsun ve bu kas fiziki bir kas değil.

“Düş kasını” kullandığın bir alan ve o âlemlerle çalışmaya başladığında da doğal olarak, doğal güçler, görünmeyen, bedensiz varlıklar ve insanın ruhu da dâhil olmak üzere o alanda çalışmaya başlıyorsun. Tabii ki genetik aktarım da kuvvetli bir etkiye sahip ama şu da bir gerçek ki eskiden -mesela bir köyde- şamanın kendi torunu olmasına rağmen bazen bambaşka bir çocuğa da el verebiliyor. Birincisi şamanlığın bu klişeden çıkması gerekiyor. İkincisi zaten bir şaman kendine ben şamanım demez.

MEŞ- Peki size “şifacı” dendiği de oluyor mu? Ben bunu da duyuyorum insanlar arasında…

KS- Şifacı da denir ama daha geçen gün bir yerde konuştuk. Şifa kelimesi, tabii ki sonuçtur ama şifa hâli “doğum hakkı”dır. Biz zaten onunla doğduk.

Şifaya eğer “Ben şifalandırdım” diye bakarsan orada çok gizli bir kibir vardır. O yüzden ben şifa demem, seans demem “sağaltım” derim. Sağaltmak…

Aslında hastalık nedir? Örneğin her insan gayet sağlıklıdır ve hiçbir proble-

MEŞ- Bu noktada onu sormak isterim. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

KS- Ben yolumu belirtmek zorundayım. Mesela bir yerde çalışma yapacağım zaman, bir çalışma için beni çağırdıkları zaman, şamanik bir yolda ilerlediğimi paylaşıyorum. Beni dans çalışmasına bile çağırsa, yaparım ama ister istemez çalışmam benim yoluma kayar. Çünkü benim yolum, dilim bu.

Kullandığım dil bu. Ama tabii bu evrensel doğrulardaki çeşitlilik gibi bir şey değil; bunlar sadece üsluplar. Yoga da bir dil örneğin, Budizm de öyle… Benim konuştuğum dilde ise kendime “şamanik rehber” diyorum. Bana şaman diyen insanlar da var. Onlara “Bana şaman deme” demiyorum. Kişi nasıl hissediyorsa, öyle söyler. Şaman diyen de var, rehber diyen de var, hocam diyen de var…