Erken bir bahar günü, sabaha karşı saat üçte birden uyandım. Bu durum yaşamımda birçok kez olduğundan ne yapacağımı çok iyi biliyordum: Ani hareketlerden kaçınacak ve bu uyanıklığın içinde kalıp gelecek olan mesajı dinleyecektim. Çocuklarıma gebe olduğumun müjdesi de dahil olmak üzere birçok bilgiyi bu sabah uyanmalarında almıştım. Burada tek önemli olan, uyarıcı ve oyalayıcılardan uzak kalabilmekti. O gece-uyanmasını diğerlerinden farklı kılan ise, bu bilginin bir türlü gelmemesi ve içimde sürekli cep telefonuma bakma istediğinin yükselmesiydi. Ana haritaya sadık kalmak adına kendimi uzun bir süre uzak tutmaya çalışsam da içimdeki ses “ya o bilgi, telefondan gelecekse” deyince, o bekleyiş de sona ermişti.
Ertesi sabah çocukları okula gönderdikten az sonra, eşim Kemal iş seyahatinden eve döndü. Daha eve giriş telaşı içindeyken, ‘Ya Kübra, dün D&R’da dolaşırken çok enteresan bir kitap buldum’ diyerek bana kocaman, ciltli bir çikolata referans kitabı uzatıyordu. İçerisinde Kakao’nun tarihinden, kullanım amaçlarına, ritüellere ve yeni nesil çikolata yapımına kadar birçok bilgi vardı. Bir önceki akşam belli belirsiz bir eminlikte aldığım mesajı o an ellerimle tutuyordum. Kakao ile çıkacağım yolculuk hakkında hiçbir fikrim yoktu ama ‘nedense’ mutlulukla ve teslimiyetle ağlayıp, Kemal’e sarılmıştım.
Takip eden haftalarda Rebekah ile irtibata geçtim. Çıraklık eğitimine katılmam üzerine konuştuk. Hayat akışı içerisinde Kemal’in iş yaşantısındaki değişiklikler, döviz kurlarının zıplaması, eğitim inziva tarihlerinde Kemal’in de bir yurtdışı konferansında konuşmacı olması (ki bu çocuklarla kim kalacak sorusu anlamına geliyordu) ve can dostum Felis’in doğumunun o haftaya denk gelme ihtimali gibi birçok gönül çelici ve zorlayıcıya meydan okuyarak yola çıktım. Aslında neye ve ne için yola çıktığımı da bilmiyordum. Yolculuk defterimin başına şöyle yazmışım: “Bu sefer çok farklı. Sessizce ilerledi her şey. Yerine koyulamazları değil, önüme koyulanları yerine getirmek için sanki.”
Telefonumu açar açmaz, normalde listelerce bildiri olan ekranımda sadece bir tek bildiri gördüm: “Rebekah Shaman seni takip etmeye başladı”. Şüphesizce onun sayfasına girdim. Ayahuasca ile çalışan ve bu konuda bir kitap yazmış bir Şamandı. Bu benzerlikler bile aradığım hisse karşılık gelmediğinden, ekranı aşağı doğru kaydırıyordum. O akışın içinde birden Kakao’yu gördüm. İçeriğini okuduğumu bile hatırlamıyorum. Sadece “Hımmm…
Demek ki kakaoymuş” gibi bir hisle yatağıma gömülüp uyudum.
Rebekah ve cacaoista kızkardeşlerimle buluştuğum o inzivada ilk defa Kakao Seremonisine katılıyordum. Kakao ile ilk buluşmamız nefes kesiciydi. Sonraki günler artık ustam sadece Rebekah değil Kakao’nun kendisi olmuştu. Birçok hediyenin arasında -şimdi her biri sırayla anlam bulan ama o an- çok da anlamlandırmadıklarım vardı. Türkiye’ye dönüşümle birlikte, ilk paylaşma heyecanıyla başlayan seremonilerin biri diğeri takip etti. Kimi Bodrum’da kendi çalışma alanımda kimi İstanbul veya Ankara’daki kardeş mekanlarda ve kimi de yurtdışında olan onlarca seremoni yaptım, yüzlerce insanın alanını tuttum, rehberlik ettim. Bunların her birinde, Kakaomu keyif ve neşeyle, ikaromu söyleyerek hazırladım, ilk seremonideki heyecanımla seremoni alanını kurdum ve seremoniyi paylaştım. Bunca güzel hissin ortasına beni en çok mutlu eden ise hep haftalar sonra gelen mesajlar oldu. Her ne kadar hediyelerimizin çoğunu seremoni alanında açsak da bir o kadarı daha, yaşamın içinde ifade buldukça anlaşılıyordu.
Kakao’nun bu yumuşak, mütevazi ama güçlü varlığı ile çalışırken ben de hiç bitmeyen bir eğitimin içindeyim. Onunla buluştuğum ilk seremoniyle birlikte bazı görüntüler ve hisler de büyüdü. 2020 yılının başında can vermek için çıktığım düşlerim -pandemik dönemin yarattığı global durağanlığına rağmen- kalbimizi yerinden oynatan heyecanlara, paylaşımlara ve buluşmalara vesile oldu. Seremoniyel Kakao’yu Türkiye’ye getirmek, ilk seremoni uygulayıcılarını yetiştirmek ve böylece daha çok insana ulaşabilmesinin önünü açmak benim için çok anlamlı.
Düş bitmedi. Cacao People, sadece bir ham Kakao tedarikçisi olmanın ötesinde, Kakao’nun sıcak, birleştirici, sevgi ve şefkat dolu ruhunu, farklı çalışmalara, sanatsal uygulamalara, bilimsel araştırmalara ve festivallere taşıma heyecanı içinde.
Kakao’nun, şu an içinde bulunduğumuz dönemin dermanı olarak tekrar kendini biz insanlara gösterdiğine inanıyorum. Bir Amazon atasözünde de dediği gibi: “İnsanlık ağaçlara ilgi göstermeyi unuttuğunda, kakao geri dönecek”
Nihai düşüm ise, insan soyunun tekrardan ağaçlarla dostluk kurduğu günlerin Kakao Seremonileriyle kutlanması…
Kübra Saatçıoğlu